• insanlarin sahip olduklari mal ve servislere bictikleri degerin, sahip olmadiklari ayni mal ve servislere bictikleri degerden daha fazla oldugunu savlayan hipotezin ingilizce adidir. bu kavram, insanlarin kazanmaya kiyasla kaybetmeye karsi cok daha duyarli ve alerjik oldugunu savlayan loss aversion kavrami ile de yakin akrabadir. rasyonel kamptakilerin "habit based consumption" (aliskanliklara dayali tuketim) teorisi de bu etkiyi birazcik olsun barindirir veya ima eder.

    alakali olabilir: (bkz: lehman brothers/#14027828)
  • status quo bias ile yakından alakalı ve homo economicusun çeşitli tuhaflıklıklarından sadece bir tanesini açıklayan bir kavramdır endowment effect (veya - benim simultane tercümeme göre - "donanım etkisi").

    en kısa tanımıyla, insanların halihazırda sahip oldukları mal ve eşyalara fazladan bir değer biçmeleri, onları olduklarından daha kıymetli görmeleridir. misal, sevdiğiniz bir hırkanızı veya emektar arabanızı düşünün (evet, hemen şu anda düşünün, ben bekliyorum). size ait olanı, size yakın olanı yaklaşık aynı maddi değerde başka bir hırka veya araba ile değiş tokuş etme imkanınız olsaydı, bu imkanı değerlendirir miydiniz? belki siz değerlendirirdiniz (ne tuhafsınız), fakat yapılan araştırmalar, insanların büyük bir çoğunluğunun böyle bir takasa yanaşmayacağını, elindeki nesneyi çok kısa bir zaman önce, hatta şans eseri bile, edinmiş olsa, o nesneyi benzerlerine ve eşit değerdeki benzemezlerine tercih edeceğini gösteriyor. mesela cornell üniversitesi'ndeki bir deneyde (cornell üniversitesi'nin kampüsünün dehşet güzel olduğunu, princeton'la beraber amerika'nın en güzel iki üniversitesinden biri olduğunu çok duydum - özellikle de cornelllilerden - fakat bizzat göremedim), her deneğe aynı değere sahip iki nesneden (dev bir kahve fincanı veya bir kalıp isviçre çikolatası) bir tanesi rastegele hediye ediliyor, ve de deneklere ellerindekini gönüllerince değiş tokuş etmeleri, fincan isterken çikolata aldılarsa (veya tam tersi*), gidip takas edecek birini bulmaları söyleniyor. araştırmanın başında denek grubunun yaklaşık yarısının kahve fincanlarını, yarısının da çikolatayı tercih ettiği kaydedilmesine rağmen, fincanlar ve çikolatalar dağıtıldıktan sonra deneklerin sadece %10'u takasa yanaşıyorlar (hediyeler rastgele dağıtıldıları için, %50'sinin takas peşinde koşmasını beklerdik, öyle değil mi?) lakin, kısa süreli mülkiyet bile insanların yerleşik zevklerini ve tercihlerini bastırmaya kafi geliyor. işte bu davranış bozukluğuna da endowment effect diyoruz. (bu arada e e cummings'in isminin açılımı da "endowment effect cummings"miş meğer, hiç farkında değildim.)

    özdeyişlerimizde de endowment effect'e sık sık rastlanır aslında: "eldeki bir ceviz daldaki iki cevizden iyidir", "eldeki bir kus daldaki iki kustan iyidir", "kargaya yavrusu kuzgun gorunurmus", "kuzguna yavrusu sahin gorunur" (şahine yavrusu ne görünüyor acaba?) özdeyişleri ilk aklıma gelenler. eğer endowment effect gibi irrasyonel yatkınlıklar, bu tür mantıkdışı davranışlar moralinizi bozuyor, insanlıktan ümidinizi kesmenize sebep oluyorsa, şunu hatırlayarak teselli bulabilirsiniz belki: her ne kadar insanlar çaylaklık dönemlerinde donanım etkisi sebebiyle eldeki ceviz ve kuşlara gerçek değerlerinin iki katı değer biçiyorlarsa da, daha çok takas ve alışveriş yaptıkça, ekonomik ve ticari tecrübeleri arttıkça donanım etkisinin etkisinden kurtulmaya başlıyorlar, ve de zaman içinde ekonomik kararlarını çok daha akılcı temellere oturtuyorlar. hayatın her alanında olduğu gibi, burada da insanoğlu çaylaklıktan kurtuldukça ve tecrübe kazandıkça daha aklıbaşında davranışlar gösteriyor. tabii sözlükte bunun tam tersi geçerli: burada çaylaklıktan kurtuldukça aklıbaşında davranmak yerine, ancak aklıbaşında davranınca çaylaklıktan kurtulabiliyoruz. nereden nereye geldi entry, ben bile hayret ettim.
  • şöyleymiş: diyelim ki radiohead sonunda türkiye'de konser verecek, biletler 200 lira ve sold out. siz die hard bir fan olduğunuz için bilet 500 lira olsa bile almaya razısınız ama 200 liradan aldınız bileti. konser tarihi yaklaşınca bilet bulamayan fanların 200 liralık bilete 3000 lira ödemeye razı olduğunu görüyorsunuz. biletinizi satar mısınız bu fiyata?
    normalde herkesin 500
    lira ödemeye razıyken 200 liraya aldığı bileti 3000 liraya satarım demesini bekliyoruz ama çoğunluk satmam diyormuş yahu.
    insanlara sahip oldukları bir şeyi kaybetmek, istedikleri bir şeye hiç sahip olamamaktan daha dayanılmaz geliyormuş.
    ben olsam kesin satardım diyorum ama şimdi düşününce geçenlerde hiç kullanmıyorum diye internetten satmayı düşündüğüm birkaç kıytırık şeye önce fiyat biçemedim, sonrasında satıştan kaldırdım. muhtemelen böyle bir hisle.
    kıymetli çünkü benim:) şimdi hepsini satıcam.
  • iktisat dersinde hocamızın anlattığı mesleki bir fıkra vardı: 3tl harcamışsın, bitirmek için 4tl daha harcaman gerekiyor, bitirdiğinde toplamda 5tl kazanacaksın, bitirir misin?
    muhasebecilerin bu soruya 3+4>5, yani bitirmem, iktisatçıların ise 4<5 yani bitiririm olarak yaklaştıklarını anlatmıştı. amaç tabi burada iktisatçıları övmek.
    neyse işte endowment effect denen şeyi düşünürken aslında bu ayrıma da bakmalı. yani daha harcamam gereken para 4 değil 5'den büyük olsaydı tamam gerçekten vazgeçmem gerekirdi. ama 4 ise neden bitirmeyim ki.
  • mesela size bir kalem veriyorum, bir hafta sonra da arkadaşınıza aynı değerde benzer bir kalem vereceğim. arkadaşınıza kalemi veriyorum ve arkadaşınız size değişme teklifinde bulunuyor. teklifi reddediyorsunuz, çünkü sizin olan kalem size normalinden daha değerli geliyor.
  • (bkz: gollum)
  • benimki daha değerli yanılıgısı
hesabın var mı? giriş yap